*´¯`·.¸.·´¯`·.((( RAVDA.net ))).·´¯`·.¸ | SeVGiYe aÇILaN KaPI
     

D e u t s c h  

0
0
0
0
İlmihal » İbadet » Cenaze Nama

CENAZE NAMAZI

Cenaze Namazı

Cenâze: Cenaze, ölü demektir.
Cenaze namazından önce, ölüm hâline yaklaştığında ve öldüğünde mü'min kardeşimize yapılması gereken bâzı hizmetler vardır. Bunları sırasıyla görelim:

   Ölmek Üzere Olan Kimseye Yapılacak İşler Nelerdir?

* Ölmek üzere olan kimse, eğer mümkünse, sağ yanı üzerinde yüzü kıbleye gelecek şekilde yatırılır. Buna imkân olmazsa, sırt üstü yatırılarak başının altına biraz yastık konarak yükseltilir ve yüzü Kâbe'ye doğru çevrilmiş olur. Bu arada azar azar da su içirilir.

* Daha şuûru yerinde iken ve can çekişmeye başlamadan önce, ona telkinde bulunulur. Bu da onun yanında kelime-i şehadet getirmek suretiyle yapılır. Ancak söylemesi için ısrar edilmez, sadece işittirilir. Bu şekilde telkin yapılması ittifakla müstehab kabûl edilmiştir.

* Ayrıca ölüm hâlinde olan kimsenin yanında Yâsîn sûresinin okunması da müstehabtır.

* Telkini, ölecek kimseye, nefret etmediği bir kimsenin yapması gerekir.

* Telkin, tevbeyi de içine alacak şekilde estağfirullahe'l-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûm... şeklinde yapılabilir.

Hadîs-i şerîf'te:

"Kimin son sözü 'Lâ ilâhe illâllah' olursa, Cennete girer" buyurulmuştur.

* Ölüm hâlinde iken ağzından küfrü mucib şeyler çıkan kimsenin küfrüne hükmolunmaz. Müslümanların ölüleri gibi işleme tâbi tutulur. Çünkü ölüm ânında, şuur bozukluğu ile, irâde dışı sözler çıkabilir.

* Ölüm sırasında ölüden sâdır olacak bâzı görünüşte çirkin ve nâhoş halleri de kötüye yormamak ve bu durumu kimseye anlatmamak gerekir. Nitekim evliyaullahtan bir zâtın yanında son anlarında kelime-i tevhid getiriliyormuş. O ise kaşını gözünü oynatıp yüzünü asıyor, "hayır" diyormuş. Bu hâli müşahede eden kimseler, son derece üzülmüşler ve ölen hakkında kötü kötü düşünmeye başlamışlar. Nihayet vefatından sonra onu rü'yada gören bâzıları, ondan şu îkazı almışlar:

"Siz benim yanımda kelime-i tevhid söylerken, Şeytan da gelmiş, bir bardak buzlu su ile dolaşıyor: "İmanını verirsen bu suyu veririm" diyordu. Ben ise Şeytana, "hayır" diyordum. Siz benim Şeytana söylediğim bu "hayır" sözünü, kendinize deniyor şeklinde anladınız. Hakkımda su'-i zanna düştünüz. Ölüleriniz hakkında hayra alâmet şeyleri söyleyin, fakat kötüye alâmet şeyleri yaymayın. Zira o kötüye alâmet gibi görünen şeyler, aslında iyiliğe delil de olabilir. Ama siz anlayamaz, sû'-i zanda bulunmuş olursunuz."

* Ölüm vuku bulunca, ölünün gözleri hafif hareketlerle kapatılır. Geniş bir bezle çeneler bitiştirilerek çene altından başın üstüne bağlanır. Tâ ki ağız açık kalmasın.

Bunları yapan kimse, şöyle dua eder:

Bismillâhi ve alâ milleti resûlillâhi...

Allâhümme yessir aleyhi emrehu ve sehhil aleyhi mâ-ba'dehû ve es'id bi-likâike ve'c'al mâ harece ileyhi hayren mimma harece anhü

* Sonra kolları yanlarına doğru bırakılır ve bacakları uzatılır. Daha sonra elbiseleri soyularak bir örtü ile üstü örtülür ve yüksekçe bir sedir üzerine konur. Şişmemesi için de karnının üzerine bir bıçak v.s. gibi bir demir parçası konur.

* Ölünün yanında cünüp, hayızlı veya nifaslı bir kimse bulunmaz.

* Bundan sonra, ölüye dua etmeleri veya gerekli hazırlıkları yapmaları için, ölünün dost ve akrabalarına haber verilir. Techiz ve tekfini için acele edilmelidir. Ölünün sebebsiz yere bekletilmesi caiz değildir.

* Ölü yıkanmadan önce, yanında Kur'an okunması mekruhtur. Ölünün bulunmadığı başka bir odada okunabilir.

* Ölünün yanında güzel kokulu bir şeyler bulundurmak da iyi olur.

* Teberrük veya şefkat sevgisiyle ölüyü öpmekte bir beis yoktur. Nitekim Resûlüllah Efendimiz Osman bin Maz'un'un ölüsünü yıkanmadan evvel öpmüştür:

Cenazelerin Yıkanması (Gasli)

Ölen bir Müslümanı yıkayıp kefenlemek ve sonra namazını kılıp kabre defnetmek, Müslümanlar üzerine farz-ı kifâye hükmünde bir vazifedir. Bu farzı yapacak kimse bulunmadığı takdirde, bütün Müslümanlar Allah indinde mes'ul olurlar.

Cenazelerin bir an evvel yıkanıp kefenlenmesi ve kabrine konulması müstehabdır.

Ölüyü baştan ayağa kadar, tamamen ve bir defa yıkamak farzdır. Üç defa yıkanması ise sünnettir.

Ölüyü yıkamak için vücudun yarıdan fazlası yahut yarısı ile birlikte başının da olması gerekir. Yalnız, el, ayak, kol, baş yıkanmaz, böyle parçalar üzerine namaz da kılınmaz.

Kendisinde hayat belirtisi olan (ses, nefes, hareket gibi...) düşük çocukların yıkanması vâcibdir. Azaları tam teşekkül etmiş, ölü doğan çocuk da yıkanır. Azaları tam teşekkül etmemiş düşükler ise, yıkanmaz. Bir beze sarılıp isimsiz olarak gömülürler. Cenaze namazı da kılınmaz.

Yıkanması vâcib olan ölüler üzerine cenaze namazı kılmak da vâcibdir.

Ölünün yıkanması için şehid olmaması da lâzımdır. Çünkü şehidler yıkanmazlar. Elbise ve kanları ile birlikte gömülürler.

Erkek ölüyü erkek, kadını da kadın yıkar. Göbek altından diz kapaklarına kadar olan kısımlar avret sayıldığı için, örtülü bulundurulur. Bu kısımlara ne yıkayıcılar, ne de başkaları bakamazlar. Çıplak elle de dokunamazlar. Kadınların bütün vücudu avret olduğu için el, yüz ayaktan başka kısmını da erkekler göremez.

Yıkayıcılar avret yerlerini yıkarlarken, ellerine bez bağlayarak yıkarlar, çıplak elle yıkamazlar.

Kadın erkeğin, erkek de kadının cenazesini yıkayamadığı halde şöyle bir istisnai durum vardır:

Kadın, kocasının cenazesini yıkayabilir. Çünkü evlilik bağı daha henüz sona ermemiştir. Kocasının ardından 4 ay 10 gün iddet bekleyecektir.

Bu görüş Ebû Hanife'nindir. Diğer 3 imama göre, koca da hanımını yıkayabilir.

Kadın cenazeleri yıkayacak kadın bulunmadığı zaman, ölüye teyemmüm verilerek cenaze namazı kılınır. Erkeğin yıkaması câiz olmaz.

Yasaklarına riayet etmiyerek yapılan cenaze yıkama işlemi sahihtir, fakat yıkayıcılar günahkâr olmuş olurlar.

Yıkanmıyacak şekilde dağılmış bir cesed, üzerine su dökmek veya akıtmak suretiyle yıkanır.

Cenazeyi yıkayan kimsenin abdest veya gusül alması müstehabtır. Cünüp, hayızlı veya gayr-ı müslim birinin cenaze yıkaması câiz ise de mekruhtur.

Ölüde müşahede edilen güzel halleri (nuranî çehre, güzel koku gibi) anlatmak; kötü koku, abus çehre gibi kötü halleri ise, kimseye bahsetmemek müstehaptır. Hadîs-i şerîf'te de:

"Ölülerinizi hayırla, iyi ve güzel halleri ile yâdediniz" buyurulmuştur.

Diğer bir hadîs-i şerîfte de:

"Ölü hakkında hayır konuşun. Çünkü melekler ölü sahibinin ölüsü hakkında yapacağı duasına âmin derler..." buyurulmuştur.

Ancak hayatta iken insanları kötülüğe, Allah'a isyana teşvik eden kimselerin cenazesinde görülecek çirkinlikleri, ibret için anlatmakta bir beis yoktur.

Ölüyü meccanen yıkamakta, fazilet ve sevab vardır. Ölüyü kendisine en yakın olan kimse veya müttaki ve emanet sâhibi bir zat yıkamalıdır.

Cenazelerin Kefenlenmesi (Tekfîn)

Ölüler yıkandıktan sonra, kefen denen bezle sarılarak bütün vücutları örtülür.

Ölünün kefen masrafları, geride bıraktığı malından harcanır. Geride malı yoksa, ölünün en yakın veresesi tarafından karşılanır.

Zevce ölürse, geride mal da bıraksa kefen masraflarını kocası karşılar. İmam-ı Muhammed'e göre ise, kadın mal bırakırsa, masraflar o maldan karşılanır. İmam Şâfiî de o görüştedir. Koca öldüğü takdirde ise, kefen masraflarını karısı zengin bile olsa karşılamak mecburiyetinde değildir.

Ölünün masraflarını karşılayacak kimsesi yoksa, devlet öder. Müslümanların kendi aralarında para toplayıp bu masrafları karşılamaları, daha güzel ve İslâm kardeşliğine daha uygundur.

Kefenin beyaz pamuk bezinden olması efdaldir. Nitekim mûtad olan patiskadan yapılmasıdır. Kefenin yenisi ile yıkanmışı birdir.

Hayatta iken giyilmesi mübah olmayan bir şeyden kefen yapılamaz. Bu yüzden erkekler ipek kumaş ile kefenlenemez.

Cenaze Namazı

Cenaze üzerine namaz kılmak farz-ı kifâyedir. İster bir kişi kılsın, isterse bir cemaat, farz yerine getirilmiş olur. Yalnız imamın kılması bile kifayet eder. Ancak ölünün cemaati ne kadar çok olur ise, ölünün o nisbette mağfirete ve rahmete nail olacağı da hadîslerde belirtilmiştir.

"Herhangi bir ölünün üzerine mü'minlerden 100 kişiye yakın bir cemaat namaz kılar da hepsi onun mağfiretine dua ederse onun için yaptıkları dua makbûl olur."

Diğer bir rivayette, 40 kişi denilmiştir.

Namazı kılınmadan gömülmüş oldukları anlaşılanların namazları, kabirleri başında kılınır.

Ana-babasını öldüren evlâdın, yol kesen eşkıyanın, İslâm devletine baş kaldıran isyancıların ise, cenaze namazları kılınmaz.

Diğer namazlarda şart olan necasetten ve hadesten temizlik, kıbleye yönelmek, avret yerlerini örtmek ve niyet etmek; cenaze namazı için de şarttır. Bundan başka şu şartlar da lâzımdır:

1 - Ölünün Müslüman olması.

2 - Yere konmuş olması, vasıta üzerinde olmaması.

3 - Ölünün mevcut olması. Gâib üzerine namaz kılmak Hanefî mezhebinde câiz değildir.

4 - Cenazenin önde olması, arkada kalmaması...

Diğer namazları bozan hususlar, cenaze namazını da bozar. Yalnız cenaze namazında kadınla erkeklerin aynı safta bulunması ile namaz bozulmaz.

Namazı kıldıran imam, kadın veya erkek cenazelerin göğüs hizasında durur. Cenaze de, sağ yanı kıbleye gelecek şekilde önde bulundurulur.

Cenaze Namazı Nasıl Kılınır?

Cenaze namazı niyet ve 4 tekbir ile kılınır. Niyet etmeksizin veya tekbirlerden birini getirmeksizin kılınacak namaz sahih olmaz. Niyet aslında kalben yapılır, dil ile de söylenilmesi sünnettir.

Niyette, ölünün erkek veya kadın veya sabî (çocuk) olduğu belirtilir. İmam olan zat, "Allah rızası çin, hâzır olan cenaze namazını kılmaya ve cenaze için dua etmeye" diye niyet ederek namaza başlar. İmamete niyet lâzım gelmez. Cemaat da aynı şekilde niyet eder, ayrıca, "uydum imama" derler. Yalnızca "uydum imama" denilmesi de yeterlidir.

Cenaze namazının rükünleri, kıyâm ile tekbirdir. Kur'an okumak (kırâet), rükû' ve secdeler yoktur.

Namaz şu şekilde kılınır:

İftitah tekbiri alınarak eller bağlanır. Ve Sübhâneke okunur. Sübhâneke'de,

"Ve teâlâ ceddük" kelimesinden sonra,

"Ve celle senâük" ilâvesi yapılır. Sonra eller kaldırılmaksızın, baş göz işâreti yapılmaksızın, ikinci bir tekbir alınarak Allahümme salli ve bârikler okunur. Sonra üçüncü bir tekbir alınır ve hem ölü için, hem de bütün Müslümanlar için duâ edilir. Burada muayyen bir dua yoktur. "Allahümme'ğfirlî ve li'l-meyyiti ve li-sâiri'l-mü'minîne ve'l-mü'minât..." veya:

"Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr birahmetike yâ erhame'r-râhimîn" duaları yapılabilir. Yahut daha başka herhangi bir dua da olabilir. Bilmeyenler, dua niyetine Fâtiha sûresini bile okuyabilirler.

Şu duayı okumak ise sünnettir:

"Allahümme'ğfir li-hayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve ğâibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sağîrinâ ve kebîrinâ...

Allahümme, men ahyeytehu minna fe-ehyihî ale'l-islâm ve men teveffeytehu minnâ fe-teveffehu ale'l-îman ve hussa hâze'l-meyyite bir-ravhı ve'r-râhati ve'l-mağfireti ve'r-rıdvân...

Allahümme in kâne muhsinen fe-zid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fe-tecâvez anhü ve lakkıhi'l-emme ve'l-büşrâ ve'l-kerâmete ve'z-zülfâ bi-rahmetike yâ erhame'r-râhimîn..." (*).

"Allahım, bizim dirilerimizi, ölülerimizi, hâzır ve gâib olanlarımızı, erkeklerimizi, kadınlarımızı, küçük ve büyüklerimizi afv ü mağfiret buyur!

Ya İlâhî bizden yaşattıklarını İslâm üzere yaşat, öldürdüklerini ise îman üzere öldür... Bilhassa, bu (hâzır olan) ölüyü kolaylığa, rahata, mağfirete ve rızana erdir!

Yâ Rabbi, eğer bu ölü muhsin ise, ihsanını artır. Ve eğer yaramaz biri ise afvet, kendisine emniyet, beşaret, keramet ve kurbiyet nasîb eyle, ey erhamerrâhimîn!.."

Ölü eğer erkek çocuk cenazesi ise, ve men teveffeytehû minnâ fe-teveffehû ale'l-îman cümlesinden sonra, şu şekilde dua edilir:

Allahümme'c'alhü lenâ feratan, Allahümme'c'alhü lenâ ecran ve zührâ... Allahümme'c'alhü lenâ şâfian müşeffeâ...

"İlâhî, onu bize takdim edilmiş bir ecir kıl, yâ Rabbi onu bize bir sevab, bir zâhire kıl, onu bizlere şefaatçı ve şefaatı kabûl edilmiş kıl..." (*).

Sonra dördüncü tekbir alınır ve sağa ve sola selâm verilir. Dördüncü tekbirden sonra namaz tamamlandığından, eller salıverilir. Tekbirden başka olan dualar gizli okunur.

Cenaze namazında Kur'an okumak câiz değildir. Ancak dua niyetiyle bâzı âyetler okunabilir.

Başlangıç tekbirinde imama yetişemeyen kimse, sonraki tekbiri bekler ve onunla namaza girer. Cenaze musalladan kaldırılmadan da tekbiri dörde tamamlar.

Zaruret olmadıkça cami içinde cenaze namazını kılmakta kerahet vardır. Yağmur veya müsait yer olmaması sebebiyle camilerde kılınmasında ise, bir mahzur ve kerahet yoktur.

Cenaze namazında selâm vermek vâcibtir. Okunan dualar ise sünnettir.

Cenaze namazı kılacakların üç saf olması menduptur.

Cenaze üzerine bir defa namaz kılınır. Tekrar edilmesinde kerahet vardır.

Müteaddid cenazelerin her birine ayrı ayrı namaz kılmak evlâdır. Hepsine bir namaz kılmak da sahihdir.

Ölünün alnına veya sargısına veya kefenine ahidnâme, yani, kendisinin îman üzerine, ahd-i ezelî üzerine sâbit bulunmuş olduğuna dair bâzı mukaddes kelimeler yazılması hâlinde, Allah'ın mağfiretine nail olacağı umulur denmiştir. Fakat bu mübarek kelimelerin, meselâ kelime-i tevhidin, kabir içinde kalıp bilâhare çiğnenmesi veya cenazeden akacak mayilerle kirlenmesi mümkündür. Bu cihetle böyle bir şeyler yazmak mahzurdan uzak değildir.

Ölünün yıkanmasından sonra ve kefenlenmesinden önce alnına mürekkeple değil, şehadet parmağı ile bismillâh; göğsü üzerine de lâ ilâhe illâllah yazılması daha muvafık görülmüştür.

Cenazeyi Taşımak

Cenazeyi mezara kadar taşımak (teşyi' etmek) de sünnettir. Hattâ, ölü, akrabadan, komşulardan veya salih kimselerden biri ise, teşyi' etmek nâfile ibadetten efdaldir.

Hazırlanmış cenazeleri bir an evvel defnetmek gerekir. Hattâ Cuma sabahı hazırlanan cenazenin, cemaat çok olsun diye Cuma namazı sonrasına te'hiri bile mekruh görülmüştür.

Cenazeleri omuzlar üzerine yüklenerek kabirlerine kadar taşımak, onların haklarında gösterilen en büyük hürmet ve tâzim nişânesidir. Böyle bir hareket, insaniyetin şeref ve kadrine riayeti tazammun etmektedir.

Cenaze 4 kişi tarafından taşınmalıdır. Zaruret olmadıkça sadece iki kişinin taşıması mekruhtur. Sırtta da taşıması mekruhtur. Cenazeyi omuzda taşımak gerekir. Küçük çocukların cenazesini ise, iki kişi, kollar arasında taşır.

Kabristan uzakta ise, cenazenin arabada taşınmasında beis yoktur.

Cenazeyi tâkib edenler, arkada yürürler. Cemaatın bir kısmının önde yürümesi câiz ise de, cemaatın bütününün birden önde gitmesi câiz olmaz. Cenazenin sağında solunda değil, arkasında yürüyüp onu kabre kadar götürmekte, büyük sevab ve fazilet vardır.

Cenaze taşınırken veya henüz evde bulunurken feryâd edip ağlamak, çırpınmak, döğünmek ve yaka paça yırtmak gibi aşırı hareketler mekruhtur. Bunların ölüye zararı yoksa da, eğer ölü böyle yapılmasını vasiyet etmişse bu halden eziyet ve azab duyar. Sessizce ağlamakta ise, bir beis yoktur. Her hâl ü kârda sabretmek, metîn davranmak, sevablı ve faziletlidir.

Kadınların cenaze için çıkıp onu tâkibetmeleri câiz değildir.

Cenaze geçerken ayağa kalkıp tâzimde bulunmaya gerek yoktur. Bu İslâmî bir âdet değildir. Bunun yerine ölüye dua edilmesi daha uygundur.

Cenazeyi teşyi' edenler, dünyevî kelâm konuşmazlar, sesli olarak zikir ve tesbih etmezler. Ölümü tefekkür eder, hazînâne bir vaziyet alırlar. İçinden tesbih ve dualarda bulunmak ise câizdir.

Cenazeyi para karşılığı taşıtmak da câizdir.

Cenazelerin Kabre Konması

Cenazeyi gündüz gömmek müstehaptır.

Cenaze kabrin yanına getirilip yere konmadan cemaatın oturması mekruhtur.

Cenaze kabre konulacağı zaman, bir-iki kimse kabre inerek, kabrin kıble tarafından cenazeyi tabuttan olduğu gibi alırlar. Kıbleye doğru kabre indirip sağ tarafı üzerine yatırırlar. Yatırırken, bismillâhi ve billâhi ve alâ milleti resûlillâhi derler.

Kefen baş ve ayak tarafından bağlanmışsa, çözerler. Kadını kabre kendi mahremi indirmesi evlâdır. Bundan sonra kabir toprakla örtülmeye başlanır. Bu arada Kur'an'ı güzel okuyan birisi tarafından Yâsîn, Tebâreke, İhlâs, Muavvizeteyn ve Fâtiha sûreleri okunup ölünün ve Ehl-i îmanın ruhlarına hediye edilir.

Cemaatın hemen dağılması uygun değildir. Bir müddet durup ölmüş olan mü'minin ruhunun mezardaki yerine ünsiyet etmesi, suâl meleklerinin suâllerine kolayca cevab vermesi için dualar edilmesi güzeldir.

Resûlüllah Efendimiz bir cenazenin defnini müteâkip hemen dönmez, bir müddet kabrin başında durur ve cemaata hitâben:

"Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret isteyiniz ve kendisine temkin ihsân etmesini dileyiniz. O şimdi suâl görecektir" buyururlardı.

Cenazeyi taşımak ve kabri kazmak için ücretle adam istihdam etmek câizdir.

Bir kimsenin "beni filân  zat yıkasın veya cenaze namazımı kıldırsın veya kabre koysun" diye yapmış olduğu vasiyetine uyulması mecburiyeti yoktur. Varisler bu vasiyete razı olurlarsa, o takdirde uyulma mecburiyeti hâsıl olur.

Cenazeyi kabre koyarken hâzır bulunanların kabre üçer kürek toprak atmaları müstehabtır.

Telkin

Kabre konulan ve mükellefiyet çağına da erişmiş olan bir İslâm cenazesi hakkında telkin verilmesi meşrû görülmüştür. Bu telkin verme işi şu şekilde yapılır:

Cenazenin kabre defnedilmesini müteâkip salih bir kimse (veya vazifeli şahıs) kalkıp ölünün yüzü karşısında durur ona hitaben, ismiyle üç kere hitap eder. Bu hitaplar, o şahsı anasına nisbet ederek yapılır. Meselâ ölen şahsın ismi Osman, annesinin de Fatma ise, "Ya Osman ibni Fatıma" diye üç kere hitabedilir. Bu hitaptan sonra da, şu şekilde telkin verilir:

Üzküri'l-ahde'llezî haracte aleyhi mine'd-dünyâ, şehâdete en lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke leh ve enne Muhammeden abdühû ve resûlühû ve enne's-sâate âtiyetün lâ raybe fîha ve enne'llahe yeb'asü men fi'l-kubûr... Kul (kulî) radîtü billâhi rabben ve bi'l-islâmi dînen ve bi-Muhammedin sallâllahü aleyhi ve selleme nebiyyen ve bi'l-Kur'âni imâmen ve bi'l-Kâ'beti kıbleten ve bi'l-müslimîne ihvânen... Rabbiyellahü lâ ilâhe illâ hû ve hüve rabbü'l-arşi'l-azîm... (*).

"Ey ................. oğlu ................. !

Üzerinde dünyadan ayrıldığın ahdi: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve şerîki bulunmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resûlü olduğuna, kıyâmetin geleceğine, bunda şübhe olmadığına, Allah Teâlâ'nın kabirlerde bulunanları muhakkak diriltip mahşer yerinde toplayacağına şâhidlik etmeyi hatırla ve de ki: Allah Teâlâ'nın Rububiyetine, İslâmın din oluşuna, Muhammed'in (asm) nübüvvetine, Kur'an'ın imam, Kâ'be'nin kıble ve mü'minlerin kardeşler oluşuna razı oldum... Rabbim Allah'tır, O'ndan başka ilâh yoktur ve büyük arş'ın sâhibidir."

Bu telkinden sonra üç kere şu cümle tekrar edilir:

Ya ....... ibni ........ kul (kulî) lâ ilâhe illâllah...

Bundan sonra, üç kere de şöyle denilir:

"Kul (kulî) rabbiye'llah ve dîniye'l-islâm ve nebiyyî Muhammedün aleyhi's-salâtü ve's-selâm... Rabbi lâ tezerhü (tezerhâ) ferden ve ente hayrü'l-vârisîn..."

"Ey .............! De ki: Allah'tan başka ilâh yoktur. De ki: Rabbim Allah, Dînim İslâm, Peygamberim Muhammed'dir (asm). Yâ Rabbi, bu ölüyü yalnız bırakma, sen vârislerin hayırlısısın..."

Umulur ki bu telkinler vesilesiyle, Allah Teâlâ o ölüye mağfiret eder. Kabir suâllerine kolayca cevab vermesini sağlar.

CENAZE İLE İLGİLİ BAZI MES'ELELER

   Tabutla Def'in Câiz midir?

Kabrin zemini rutubetli veya yumuşak olduğu takdirde, cenaze tabut ile defnedilebilir. Hattâ bu halde, tabutun mermerden, demirden yapılmış olması da câizdir. Fakat böyle bir durum söz konusu değilse tabutla defin mekruhtur.

Bâzı fukahaya göre, yer yumuşak ve rutubetli olmasa bile kadınların tabut ile defnedilmeleri müstahsendir.

   Ölmeden Önce Kabir Kazdırıp Hazırlamak Câiz midir?

Bir kimsenin kendisi için kabir kazdırıp hazırlamasını bâzı fakîhler mekruh görmüştür. Çünkü hiçbir kimse, kendisinin nerede öleceğini bilemez. Fakat kefen hazırlamakta kerahet yoktur. Zira kefene mutlak mânada ihtiyaç vardır.

Hz. Ebu Bekir, kendisine kabir kazdırıp hazırlamak isteyen kimseye "nefsin için kabir hazırlama, kabir için nefsini hazırla..." buyurmuştur.

Bununla beraber, ölmeden önce kendine kabir hazırlamayı câiz görenler de vardır. Nitekim ilk müceddid Ömer ibn-i Abdül'aziz'in ölmeden önce kendine kabir hazırlattığı kaydedilir.

Ölmeden önce kabir kızdırmak düşüncesinin temelinde, "ölmeden önce ölünüz" hadîs-i şerîfinin îkazı vardır. Ancak hadîste ifâde edilen ölmeden önce ölmek; kendine kabir hazırlayıp ölmüş rolü yapmak değildir. Belki günah cihetinde ölmek, ölen insan günah işlemediği gibi günah işlemeden yaşamayı esas almaktır. Böyle bir kimse, "ölmeden önce ölünüz" emrinin sırrına mazhar olmuş olur.

   İslâm'da Mezar Yaptırmanın Hükmü Nedir?

Mezarları yaptırmakta İslâmî yönden bir mahzur yoktur. Mezarın başına taş da dikilebilir. Çevresine duvar örüp yükseltilmesinde hiçbir mahzur söz konusu olmaz. Yeter ki mezarın üzerindeki topraklar örtülmesin, üzerine beton ve taş koyarak, yeşillik bitmez hâle getirilmesin. Esas olan, mezarın üzerindeki toprağın açık kalması, yeşillik bitmeye müsait halde bulunmasıdır. Toprağın üstü örtülmemek şartıyla mezarın etrafına taş dikilerek kaybolmasının önlenmesi câizdir.

Ancak mezarlara, kaybolmasını önlemek düşüncelerinin dışında bir niyetle, büyük masraflara girip kubbeler yapmak, en pahalı taş ve san'atkârları getirip binalar inşa etmek, israftan, abes ve lüzumsuzluktan başka bir şey değildir.

Mezarlarda israf ve gösteriş caiz olmaz.

Ayrıca mezarlara âyetler ve hadîsler yazıp şiirler nakşetmek de faydasızdır. Bunların merhuma hiçbir menfaatı yoktur.

   İnsan Nerede Gömülmeli?

Ölen bir kimsenin, mutlaka doğup büyüdüğü yerde gömülmesi gerekir, diye bir kaide yoktur. Bil'akis ölmüş olduğu beldede gömülmesi müstehabtır.

Âişe Validemizin kardeşi Abdurrahman Medine'ye 20 mil mesafede vefat etmişken alınıp Medine'ye getirilmiş, orada defnedilmişti. Âişe Validemiz buna lüzum olmadığını belirterek:

- Ey kardeşim, bilseydim seni buraya getirmez, vefat ettiğin yerde defnini sağlardım, demiştir.

Peygamber Efendimiz de Uhud şehidlerini Uhud'da defnetmiş, onları Medine mezarlığına getirtmemiştir.

Bununla beraber, cesedin kokma tehlikesi yoksa, cenazenin ölmüş olduğu yerden başka bir yere, gömülmeden önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir memlekete gömülmesinde de bir beis yoktur. Fakat gömüldükten sonra çıkarılıp başka tarafa götürülmesi câiz olmaz, haramdır. Ancak gömülen yer bir şahsın mülkü olur da o şahıs gömülmesine razı olmazsa, o takdirde nakil câiz olur.

Bu gibi nakillerde cenazeyi yıkama ve namazını kılma işi, defnin yapılacağı yerde olmalıdır. Böylelikle, ölüden akacak bir mayi ile abdesti bozulmadan defni sağlanmış olur.

   Bir Mezara Birden Fazla Ölü Gömülebilir mi?

Bir mezara bir kişiden fazla kimse gömülmez. Ancak zaruret hâlinde, aralarına toprak konularak birden fazla kimseler de aynı mezara defnedilebilir.

Zamanla cenaze çürür, toprak olursa, o takdirde de o mezara başka biri gömülebilir.

   Mezarlara Çiçek ve Çelenk Koymanın Hükmü Nedir?

Mezarın üstüne çiçek ve çelenk konulması İslâmî bir âdet değildir. Hıristiyan âdetidir. Onun yerine ölünün namına fakirlere tasadduklarda bulunmak, hem ölü, hem de fakirler hesabına daha faydalı ve sevablı bir âdettir.

   Mezarlara Eşya Konulur mu?

Hayır, konulmaz.

  Cenaze Namazı Kılınmayan Kimseler Var mıdır?

Bâzı büyük günahları işleyen kimselerin cenazeleri yıkanmadığı gibi, cenaze namazları da kılınmaz. Bunların cenazelerinin yıkanmayıp namazlarının kılınmaması, imandan çıktıkları, İslâmdan mahrum kaldıkları için değildir. Belki böyle büyük bir mahrumiyete müstehak olacak büyük bir günah işlediklerinin nazara verilmesi, böyle günahlara girilmemesinin ikaz ve tenbihi içindir. Aynı zamanda da işlediği o büyük günah ve hatânın dünyevî bir cezası olsun diyedir.

Cenaze namazları kılınmayan bu büyük günah sâhipleri şunlardır:

1 - Kâtiü't-tarîklar: Yani, yol kesip adam soyan eşkıyalar, mesken ve iş yeri basıp soygun yapan anarşistler...

Bunlar, İslâm'ın hiçbir zaman müsaade ve müsâmaha etmediği gasp suçu işlemiş, âmmenin huzur ve yaşama hakkını gasbetmiş kimselerdir. Şayet bu eşkiyalık ve anarşistlikten vazgeçip tevbe - istiğfar etmezlerse, namazları kılınmadan defnedilirler.

2 - Ana-babasını öldüren nankör evlâdlar: Ana-babasının kendisi için katlandığı fedakârlık ve yaptığı hizmetlere karşılık onları kasden ve zulmen öldürmekle mukabele eden nankör evlâd da, cenaze namazı kılınmadan defnedilir, ayrıca da öldürmüş olduğu ana veya babasının mirasından da mahrum bırakılır.

3 - Boğmak suretiyle birden fazla adam öldürenler: Bunların da cenaze namazı kılınmaz. Zira haksız yere boğmak suretiyle adam öldürmek, hunharlık ve vahşetin en dehşetlisidir.

4 - Meşrû' İslâm Devletine haksız yere baş kaldırıp isyan edenler: Bunlar devlet otoritesini yıkarak âsâyişi bozmak ve idareyi İslâm'dan uzaklaştırmak için isyana başlıyan âsîlerdir.

Hattâ böyle âsilerle, yol kesip baskın yapan eşkıya ve anarşistler, eğer çarpışma esnasında öldürülürlerse, cenazeleri yıkanmaz da. Bu iki kısmın cenazesi yıkanmadan açılan mezara itilir, ibret olsun diye cenaze namazı kılınmadığı gibi, yıkanması da terkedilir.

Ancak bu saydıklarımızın hepsi de tevbe - istiğfar edip yaptıklarından pişman olurlarsa, tevbeleri samimî sayılarak öldüklerinde namazları kılınır, gerisi Allah'a havale edilir.

   İntihâr Eden Kimsenin Cenaze Namazı Kılınır mı?

İntihar, İslâm'ın haram kıldığı büyük günahlardan birisidir. Bir Müslümanın kendi kendisini öldürmesi, başka birisini öldürmesinden daha büyük bir cinayet ve günahtır. Bu sebeble âlimler, intihar edenin cenaze namazı kılınır mı, kılınmaz mı şeklinde ihtilâfa bile düşmüşlerdir. Bu ihtilâf, başkasını öldüren katil hakkında yoktur. Katilin cenaze namazı kılınır.

Kalbinde îmanın zerresi olan bir kimse, böyle büyük bir günaha ve kötü akıbete razı olmaz, kendini öldürmeye teşebbüs etmez.

Kalbinde îmanın zerresi olan bir kimse, büyük günah olduğunu pek çok hadîs-i şerîflerinde haber vermiştir. Bir hadîs-i şerîf'te şöyle buyurulur:

"Kendini boğarak öldüren kimse, Cehennem için boğmuş olur. Kendini vuran kimse, Cehennem için vurmuş olur."

Demek oluyor ki mü'min te'sirinde kaldığı dünyevî bir hâdisenin tazyikine tahammül edemeyip böyle büyük bir günahı işlemeye teşebbüs etmemelidir. Zira mü'minin nazarında dünyanın en büyük ve en kötü hâdisesi bile, âhiret mes'elesi yanında büyük sayılmaz, korkutucu olmaz. Dünya nasıl olsa fânidir, gelip geçicidir.

Bu gün dayanılmaz zannederek intihara insanı zorlayan hâdiseler, bir müddet sonra aslında hiç o derece üzülmeye değmediği ortaya çıkabilir, zamanla unutulur, yerine yeni mes'eleler zuhur eder.

Sabrın, musibetin geldiği ilk anda gösterilmesinin hikmeti de buradadır.

İmanlı insanlar böyle fâni ve muvakkat şeyleri, geçmeyecek elem ve keder sanarak onların altında ezilmezler. Bu da geçer yahu, diyerek sabır gösterirler, sabrın sevabını kazanmaya çalışırlar. Böylece o musibetli hâli haklarında rahmete çevirirler.

İntihar edenin cenaze namazı kılınır. Çünkü ortada îmandan çıkmak gibi bir durum yoktur. Sadece îman zâfiyetinden, hâdiselerin tazyikine dayanamama durumu vardır. Bu sebeble intihar edenin cenaze namazı kılınır. Ancak o müntehir, âhirette intihar cezasını çektikten sonra, Cennete girmeye hak kazanacaktır.

İntiharın büyük günah oluşunun sebeblerinden biri de, insanın kendini öldürmeye selâhiyetli olmamasıdır. İnsan vücûdu, Allah'ın binasıdır. O binayı kim yaptı ise, o yıkacaktır. İnsanın kendi vücuduna ve nefsine sâhip olması söz konusu değildir...

OKUMA PARÇASI

KEFENDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖTÜRMÜYOR

İslâm'ın müdafaası için Haçlı ordularına karşı îman dolu göğsünü aziz bir fedakârlıkla siper eden büyük kumandan Salâhaddin-i Eyyhubî, hayatının son dakikalarını yaşadığı ölüm döşeğinde şöyle bir ricâda bulunmuştu:

- Bana uzunca bir değnek getirin...

Başucunda bekleyenler bu isteğin mânâsını anlayamadı iseler de, isteğini yerine getirip uzunca bir değnek getirdiler.

Bir zamanların birleşik Haçlı ordularına kahramanca karşı koyan Salâhaddin-i Eyyûbî'si yün yorganın altından güçlükle çıkarabildiği eliyle köşedeki dolaba işâret etti:

- Şurada benim kefenim saklı durmaktadır. Onu çıkarın ve bu sırığın ucuna takın.

Merak ve heyecanla bu isteği de yerine getirdiler, kefeni sırığın ucuna taktılar. Ayak ucunda sırığın başında beyaz bir kefen dalgalandığını gören büyük kahraman, bu defa şu vasiyeti yaptı:

- Şimdi bu sırığı alıp Şam'ın bütün sokaklarını gezdirin ve her geçtiğiniz yerde şöyle seslenin:

"Ey ahâli, hükümdarımız Salâhaddin-i Eyyûbî'yi bilirsiniz ya. İşte o, sâhip olduğu bunca servet ve hazinelerin hepsini burada bırakıp gidiyor. Şu sırığın ucundaki iki arşınlık kefenden başka bir şey götüremiyor."

O gün vefat eden büyük kumandanın arkasından halk hatimler okudu, dualar etti. Bunca servet ve ihtişamının hiçbirini âhirete götüremiyeceğini iki arşın bezle pek veciz bir şekilde ilân eden aziz hükümdarları için gözyaşları döktü.

OKUMA PARÇASI

BANA BAKIN İBRET ALIN

Allah'a kavuşacağını hisseden dindar bir adam, helâlinden kazanıp fakir fukaranın hakkını zamanında verdiği temiz servetini kendisine bırakacağı oğlunu huzuruna çağırtarak der ki:

- Oğlum! Artık ben fâni dünyadan nasibini alarak bâki dünyaya doğru yola çıkmış bir yolcu durumundayım. Ömrüm boyunca helâlinden kazanıp fakir fukaranın hakkını verdiğim servetimi sana bırakacağımı biliyorsun. Sana terkettiğim bu servetimin karşılığı olarak senden bir istekte bulunacağım. Ben ölünce cenazemi yıkayan Hoca Efendi'ye söyle, cesedimi tabuta koyarken ayağımın birine eski bir çorap giydirsin.

Babasının vasiyetini can kulağı ile dinleyen evlâd, bu vasiyeti yerine getireceğine söz verir. Çok geçmeden zengin adamda rahatsızlık başlar. Kısa bir hastalık devresinden sonra ruhunu teslim eder. Alâkalılar gelir, sular ısıtılır, zenginin cenazesi yıkanır. Tam bu sırada oğul, Hoca Efendi'nin kulağına babasının vasiyetini fısıldar. Cenaze hocası mevtânın ayağına eski bir çorap giydirmek diye bir âdetin bulunmadığını, bu vasiyetin yerine getirilmemesi gerektiğini ifade ederse de, evlâd söz dinlemediği için iş büyür, mes'ele Müftü'ye kadar akseder. Müftü de cenazenin ayağına eski bir çorap giydirilerek âhirete yollanması diye bir İslâmî âdetin olmadığını söyler.

Cenazenin başında:

- Babamdan bu kirli çorabı mı esirgiyorsunuz? diyerek elindeki kirli çorabı giydirmek istiyen evlâda hocalar mâni olmaya çalışırken, koşa koşa gelen bir ihtiyar:

- Evlâd, baban vefatından evvel sana verilmek üzere bana bir mektup bırakmıştı. Al hele şunu bir oku bakalım, ne yazmış? der.

Orada hâzır bulunanlar merakla beklerken, evlâd mektubu yüksek sesle okumağa başlar:

- Oğlum,

Bunca mal ve mülkün sâhibi olan benim hâlimi görüyorsun işte. Burada bıraktığım bütün servetime mukabil, bir kirli çorap dahi giymeğe müsaade etmiyorlar. Allah gecinden versin, bir gün sen de benim gibi olduğunda, sana da iki metre kefenden başkasını vermeyeceklerdir. Bana bak ibret al. Sana bıraktığım servete mağrur olup da dinini, diyanetini sakın unutma. Fakir fukarayı ihmal etme. Görüyorsun ki ne kadar servet sâhibi olursan ol, hepsi burada kalıyor, kirli bir çorap götürmeye dahi müsaade etmiyorlar."

Mektubu bu şekilde okuyup bitiren gencin, babasını defnettikten sonra, servetinin kendine yetecek kadarını ayırıp geri kalanının hepsini din yolunda, Allah için sarfettiği rivâyet edilir.

   
Önceki Konu

Sonraki Konu

 

          

0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
-Tesbit ettiğiniz hataları bize bildirmenizi rica ediyoruz-
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.29695 saniyede açıldı