Hicretin 9. yılı idi.
Peygamber Efendimiz Bizans üzerine yaptığı Tebük
seferinden dönmekteydi.
Medineli Müslümanlar, İslâm
ordusunu karşılamak için şehrin dışına
kadar çıkmışlardı. Herkeste bir sevinç ve bayram
havası vardı. Peygamberimizi ve İslâm ordusunu karşılayanlar
arasında büyük sahâbe Muâz bin Cebel Hazretleri de bulunuyordu.
Hazret-i Muaz, bir özründen dolayı Tebük gazâsına katılamamıştı.
Resûlüllah Efendimiz, kendisini
karşılamaya gelen Müslümanlarla tek tek el sıkıştı,
musafahada bulundu. Onların tebriklerini kabul etti. Bu arada
Hazret-i Muaz ile de el sıkışmıştı. Fakat
Muaz'ın elleri herkesinden farklıydı. Sertleşmiş,
nasırlaşmıştı. Peygamberimiz:
"Yâ Muaz, ellerinin sertliği
nedendir? Bu pütürlük ve nasırlar nasıl oldu?" diye
sormaktan kendini alamadı.
Hz. Muâz, elinin sertliği ile
Hz. Peygamber'i rahatsız ettiğini zannetmişti. Özür
dilercesine, bu vaziyetinin sebebini açıklamaya başladı:
"Ey Allah'ın Resûlü!"
dedi. "Ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmak
ve nafakasını te'min etmek için uğraşıyorum.
Ellerimden destere, keser, kazma, kürek, çekiç hiç düşmüyor.
Bu yüzden ellerimin yumuşaklığı gitti, bu şekilde
sertleşip nasırlaştı."
Bu söz üzerine âlemlere rahmet
olarak gönderilen sevgili peygamberimiz, Muâz Hazretlerinin alnını
(bir rivâyette ellerini tutarak avuç içlerini) öptü ve:
"Bu ellere ateş temas
etmez. Âhirette Cehennem ateşi dokunmaz" buyurdu.
Bu hâdise, helâl rızık
peşinde koşan, ailesinin nafakasını te'min için çabalayan
Müslüman işçilere büyük bir müjdeyi ifade etmektedir.
Bu büyük müjdeye nail olmanın
tek şartı: Allah'ın emirlerini tutmak, farz ibâdetleri
yapmak ve yasakladığı şeylerden de kaçmaktır.
Bu takdirde, yapılan dünyevî işler Allah'ın rızâsına
uygun olur, ibâdet sevâbını kazandırır.
Helâl rızık ve ailesinin
geçimini te'min için çalışmanın Allah yanında ne
derece makbûl bir ibâdet olduğuna şu hadîs-i şerîf de
işâret eder:
"Günahlar içinde bâzı
günahlar vardır ki onlara ne namaz, ne oruç, ne hac, ne de umre
keffaret olabilir. Onlara yalnızca maişetini te'min için çekilen
sıkıntılar, katlanılan zorluklar keffaret
olur."
(Mehmed Dikmen, İslâm'da
Fazilet Yarışı)
|